Müjdat YANAT'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

«Yaşamıyla dediğini somutluyordu»

 

Atılım döneminin başladığı zamanlardı. İlk o zamanlar ismini duymuştum. Urla hapishanesinde ziyaretine gidenlerin anlatımları veya gönderdiği mektuplardan. Birgün 4 kişinin Urla'ya gideceği söylendi. Biri de bendim. Müjdat abi tahliye olacaktı. Bizler de onu karşılayacaktık. Tahliye olacağı gün sabah 11.00'de Urla hapishanesinin önündeydik. Nizamiyede duran gardiyana Müjdat abiyi sormuştuk. Gardiyan onun sabaha erkenden tahliye olduğunu söyledi. Vakit kaybetmeden İzmir'e döndük. Ama çok heyecanlıydım. Adını sıkça duyduğum Müjdat abiyi çok merak ediyordum. Onca yıldır dimdik ayakta, yılmadan, devrim saflarında yeralan biriyle tanışacaktım.

Gazetede oturmuş bekliyorduk. Öğleden sonra kapıdan iri yarı, pos bıyıklı, kumral, yüz hatları keskin birisi girdi. Birkaç arkadaş hemen ayağa kalkıp ona sarılarak "hoşgeldin Müjdat abi, geçmiş olsun" dediler. Herkes susmuş o tek tek bize bakıyordu.

Bir süre sonra tanıyan arkadaşlar soruyor o anlatıyordu. İlk dikkatimi çeken uzun süre hapishane şartlarında olmasına rağmen sanki dışarıdan başka bir yerden gelmiş gibi anlatmasıydı. Sadeliğiyle, net anlatımıyla, her haliyle inisiyatifliydi.

Tahliye olduktan bir süre sonra derginin İzmir temsilcisi olmuştu. Bunun öneminin bilincindeydi. Gazeteye gelen herkesle tek tek ilgilenirdi. İlgilenmeyi sadece kurum içinde değil kurum dışında da sürdürürdü. Öyle ki İzmir'in birçok yerinde karşılatığımız çok olmuştur. Kah bir otobüs durağında, kah bir sokakta, kah bir gecekondu mahallesinde.

Körfez krizi, emperyalist saldırının olduğu dönemde başlayan "Emperyalist Savaşa Hayır" kampanyası sürecinde dergiye gidiş gelişlerimiz yoğundu. Gittiğimde Müjdat abi ya birini dinliyor, ya yayınlarımızı cilt yapıyorlar ya da bir eşyayı onarıyordu. Mutlaka kendisine bir iş yaratıyor ve işini temiz düzenli bir şekilde tamamlıyordu. Emekçiydi. Çoğu zamanlar olduğu gibi yine Mücadele gazetesinin orta sayfa yazısı okunuyordu. Her zamanki gibi konuşmadan, müdahale etmeden dinliyordu. Yazı bitiminde, yazı üzerine herkes düşüncelerini açıklamış, sorular sorulmuş ve o da kısaca bir anlatımdan sonra şöyle demişti: "Evet esas konumuza gelirsek, belli bir süredir gözlemlediğim kadarıyla bizlerde bir rahatlık ve savurganlık hakim. Zamanı değerlendirmede, maddi tüketimde savurganız. Bu yüzden zamanı öldürmemeliyiz. Gereksizse, işimiz yoksa gazeteye gelmeyelim. İsraftan kaçınalım, hareketi daha çok sahiplenelim. Gücümüzü, zamanımızı, paramızı herşeyimizi buna harcayalım" demiş "statükoları kırmak gerekir" diye bitirmişti konuşmasını. O, yaşamıyla zaten somutluyordu, bunu.

Birgün Buca Adatepe mahallesinde yıkım olduğu ve oraya gidileceği söylendi. Akşam saatlerinde Adatepe'deydik. Birçok insanımız oradaydı. Bütün mahalleli alana toplanmış, bütün gözler konuşan Müjdat abinin üzerindeydi. Çoğu da onu tanıyordu. "Birlikte planlı, programlı hareket edilerek konduların yeniden yapılmasında yardım için geldik. Birlikte hareket edilirse, birlikte direnilirse kondularımız yıkılmayacaktır." diyordu. Halka coşku ve kararlılık taşıyordu. Bir süre sonra iş bölümleri yapılmış, inşaatlara başlanmıştı bile. Ve iki gün sonra Adatepe halkı yıkımları önlemek için Buca Belediyesini işgal etmişti.

İzmir'in her gecekondu direnişinde her fabrika direnişinde alınteri olan Müjdat abi tam bir devrim hamalıydı.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

92 yılında tutuklanıp Buca'ya gittikten sonra orada tanıştım. Hiç ortalıkta gözükmez ve sürekli bir şeylerle ilgilenirdi. Onun anlatacak fazlaca bir anım yok sayılır. Sadece bir defa mahkemeye gideceği günden bir gün önce 6. koğuşa geldi ve telaşlı bir şekilde Komutan'a bir dilekçe yazdığını mahkemede okuyacağını söyledi. Müjdat her mahkemesinde bir dilekce okuyor ve heyetle tartışmadan gelmiyordu. Aynı davadan olan başka bir yoldaş ise her mahkeme tahliye olacağım diye bekliyor,  çıkarım diye takılıyordu. Müjdat'a bu mahkemelik okuma, ben çıkayım, ondan sonra istediğin kadar okursun diye şaka yapıyordu. Dört ay sonra tahliye oldum ve bir süre sonra da Müjdat, Aydın'a sürüldü. Onunla çok fazla birşey paylaşamamaksa beni hep rahatsız etmiş ve üzmüştür.

 

***

 

Söke'den bir yoldaşı anlatıyor:

 

Müjdat abiyi, ilk kez 1991 Aralık ayında Söke Halkevi'nin açılış şöleninde tanımıştım. Şölende yaptığı konuşmasında kitleye hitabındaki hakimiyeti, ve orada bulunan polislerin karşısındaki taviz vermez, kararlı duruşuyla kim olduğunu merak etmiştim. Görevli arkadaşlardan mücadele gazetesi İzmir temsilcisi olduğunu öğrendim. Ama diyalogum olmamıştı.

Sonraki süreçte 92 Ekim seçimleri sonucunda başlatılan "İstiyoruz Vermezseniz Alacağız" kampanyamız çerçevesinde kapatılan Söke Halkevi ve saldırıya uğrayan kurumlar, hak gasplarına maruz kalan halkın sorunları için Ankara'ya gidilecekti. Oluşturulan İzmir heyetinde Söke'den ben ve bir arkadaş görev almıştık. Belirlenen yerde beklemeye başladık. Bir ara yanımıza yaklaşan birisi "Söke'den gelenler siz misiniz?» diye sormuş ve böylelikle İzmir heyetindeki diğer insanlarla buluşmuştuk. Heyette Müjdat abi de vardı. Toplam sayımız 14 kişiydi. Sabah erken saatlerde Ankara'ya varmıştık. İlk olarak Ankara Özgür-Der'e gidecektik. Henüz açılmadığını bildiğimizden Sakarya caddesinde bir sabahçı kahvesine gittik. Kimimiz sakallı, traşsızdık. Müjdat abi, TBMM'ye gidileceğini, durumumuzun buna uygun olmadığını, düşmanın kurumunda kendimizi böyle temsil edemeyeceğimizi söyleyerek, bir arkadaşımızı permatik almaya gönderdi. Permatik aldıktan sonra tuvalete girip tek tek traş olmaya başladık. O sıra kahvede bulunan bir sivil polisin dikkatini çekmiş olacak ki niye burada traş oluyorsun, berbere niye gitmiyorsun diye söylendi. Zamanın ve paranın yeterli olmadığını söyleyerek onu başımdan savdım.

Yanımızda Özgür-Der'den rehber bir arkadaşla TBMM'ye gittik, iki kişi temsilcisi seçildi. Bunlardan biri Müjdat abiydi. Orada milletvekilleri Mahmut Alınak ve diğer SHP'li milletvekilleriyle görüştüler. Sonra Başbakanlık konutuna gittik. Dönemin başbakanı Demirel, Bakanlar Kurulu toplantısı olduğu için bizi kabul edemeyeceğini söylemiş. Geri döndük. O akşam otobüsle İzmir'e doğru yola koyulduk. Sabah saatlerinde Turgutlu Manisa kavşağında hemen önümüzde sisten dolayı bir kamyonla bir otobüsün çarpıştığını gördük. Müjdat abi araçtan ilk inenlerden ve yaralılara müdahale edilmesini söyleyerek oradakileri harekete geçiren örnek kişiydi. Soğuk kanlıydı, insanlar ölmesin diye uğraş veriyor emek harcıyordu.

93 yılında Söke'de gelişen bir operasyon sonrasında hareketle ilişkim kesilmiş, gazetemiz dahi elime geçmiyordu. Söke boşalmıştı. Gazeteyi okumak istiyordum. Önce bayiden almayı düşünmüştüm. Ama bunun kolaycılık olacağını ve tek başıma gazete okumanın çare olmayacağını düşünüyordum. İzmir Mücadele'ye gitmeye karar verdim. Büroda Müjdat abi vardı. Nereden geldiğimi sordu. Kısa bir sohbetten sonra onu yeterince tanımıştım. Söke'yi de tanıtmaya çalışmıştım. Bir gazete için gelmememi, bunu arttırmamı söyleyerek asıl yapmam gerekeni hatırlattı. Her gidişimde herkesle ilgilendiği gibi benimle de ilgileniyor önümü açıyordu, emek harcıyordu. Tutumlu olmayı öğretir bunda örnek olurdu.